Yıl 2006. Dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, esnafla yaptığı toplantıda “Gazi Caddesi’ni Diyarbakır’ın Şanzelize’si yapacağız” diyor. Haksız sayılmazdı. Yaşamın ve ticaretin kesintisiz 8 bin yıl devam ettiği Gazi Caddesi’nin Paris’teki Şanzelize’den, İstanbul’un İstiklal Caddesi’nden eksiği yok fazlası vardı.
Şimdiki adı Şeyh Sait Meydanı olan Dağkapı Meydanı’ndan girilen Gazi Caddesi; cami, kilise, hamam ve özgün mimarisiyle Diyarbakır evleri gibi tescilli mekânların bulunduğu açık hava müzesini andıran sokaklara açılıyordu. Birinci Derece Kentsel SİT alanı olmasına rağmen son 30 yılda artan iç göç, çarpık kentleşme ve koruma bilincinden uzak yaklaşımlarla tahrip olmuştu. Bu süreç sonrasında tarihi kent merkezi niteliğinden uzaklaşan Suriçi bir çöküntü alanına dönüşmeye başlamıştı. Kentin 80’li yıllardan sonra geçirdiği fiziki çevre değişimi özellikle Suriçi bölgesinde tarihsel çevrede olumsuz etkiler yaratmıştı. Burada giderek artan konut ve işyeri talebi daha yüksek yapılaşma sürecini tetiklediğinden Suriçi bölgesinde imar operasyonlarının yapılabildiği kesimlerde olası arkeolojik katmanlar büyük ölçüde tahrip edilmişti.
Yazın kavurucu sıcağından koruma amaçlı inşa edilen dar sokaklarda yürüdüğünüzde kendinizi zaman tüneline girmiş gibi hissederdiniz. Diyarbakır’da yaşayan herkesin mutlaka yolunun düştüğü, kentin dışına göç etmiş insanların döndüklerinde ilk soluk aldıkları yer bu caddeydi. Baharatçıların, kuyumcular çarşısının, peynirciler çarşısının, bankaların, otellerin, lokantaların, kahvaltıcıların, boyacıların, giyim mağazalarının, yoksulların bütçesine uygun alışveriş yapabileceği Çarşıya Şewiti’nin bulunduğu caddenin çehresinin değişmesi ve cazibesinin arttırılması için çaba sarf ediliyordu.
Gazi Caddesi ve Yenikapı Sokak için yüzde 65’lik Avrupa Birliği hibe fonuyla “GAP Bölgesinde Kültürel Mirası Geliştirme Programı” kapsamında turizmi canlandırmak amacıyla bir projeye imza atılmıştı. Büyükşehir Belediyesi liderliğinde, Sur Belediyesi ve Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odası Birliği ortaklığıyla başlatılan projeye; Vakıflar Genel Müdürlüğü, DİSKİ, Telekom ve DEDAŞ da kendi çalışmalarıyla dâhil olmuştu. Her ay toplantılar yapılıyor, ilk kez kurumların eşgüdümlü çalışmasıyla katılımcı bir proje yürütülüyordu.
Projenin en önemli çıktılarından biri de esnafların oluşturduğu “Gazi Caddesini Güzelleştirme Derneği”idi. Proje kapsamında esnafa hijyen, müşteriyle iletişim ve İngilizce eğitimler veriliyordu. İtirazı olan her kesimden esnafla ikna toplantıları yapılıyor, proje tamamlandığında elde edilecek kazanımlardan söz ediliyordu.
Nitekim bir buçuk yıl süren ve 1 milyon 200 bin Euro’ya mal olan proje sona erdiğinde; altyapı çalışmaları tamamlanmış, cadde trafiğe kapatılarak yayalaştırılmış, aydınlatmaları yapılmış, dükkânlara yapılan tenteler, standart tabela ve vitrin camekânlarıyla görüntü kirliliği de ortadan kalkmış, insanın içini açan, albenisi artan bir cadde haline gelmişti. Bankaların kapanmasıyla mesai saati bitiminde dükkânını kapatan esnaf artık aydınlatma ve insanların ilgisi nedeniyle gece 11’e kadar açık tutabiliyordu dükkânını. Caddenin yeni yüzüyle birlikte daha önce atıl durumda olan Hasanpaşa Hanı, Sülüklü Han gibi hanlar restore edilmiş, yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekânları haline gelmişti. Ardından Melikahmet Caddesi, Saraykapı’ya uzanan İzzetpaşa Caddesi de sağlıklaştırılmıştı. Sırada Cemilpaşa Konağı’na giden sokak ile Aşefçiler Çarşısı’nın bulunduğu sokak vardı.
Ancak üç buçuk ay öncesine kadar bu manzaraya sahip Suriçi’nde bir tufan koptu. İlk önce Kurşunlu Camii ardından Paşa Hamamı’nın top atışlarına maruz kaldığı ve yandığı görüntülere tanık olduk. Tanklardan atılan toplar adres sormadı, tescilli, tarihi olan-olmayan cami, kilise, hamam dinlemeyen bir pervasızlıkla bombardımana tutuldu. Hasırlı Mahallesi’ndeki sosyal projelerden biri olan çamaşır ve tandır evleri de havaya uçurulmuştu. Özenle yenilenen, Tahir Elçi’nin “beni ayağımdan vurdular” diye isyanını dile getirdiği ve başından vurulup yanına düştüğü Dört Ayaklı Minare’nin olduğu Yenikapı Sokak’ta cami avlusunun duvarı, kamyonların dönüş alabilmesi için yıkıldı. Sokağın sağ tarafında taş taş üstünde kalmadı. O Arnavut kaldırımı taşlar tankların ayakları altında parçalandı. Onca emek vererek, ‘daha iyisi olsun’ dediğimiz cadde ve sokaklar talan edildi. Öylece izledik, hiçbirimiz hiçbir şey yapamadık. Bir tane Albert Gabriel çıkıp da “yapmayın, günahtır” diyemedi. Sadece kendi kendimize kahrolup durduk.
Geriye yitirilen canlar, çırılçıplak esir alınan insanların olduğu savaş manzaraları, kırılan dükkân camları, iflas eden esnaf, başka semtlere göç etmek zorunda kalan yüzlerce kişi, bozulan ruh halleri, darağacında sallanır gibi duran tabelalar, bayrakların asıldığı surların ardından göğe yükselen dumanlar kaldı.
Gazi Caddesi Projesinin koordinatörlüğünü yapan Mim
ar Necati Pirinççi oğlu cadde ve sokakların son durumunu anlatırken gözleri doluyor. Her taşını adım adım bildiği o sokaklardan gelen bomba seslerini duydukça uykularının bölündüğünü söylüyor. “Her yapıda kimin oturduğunu, bilirdim. Suriçi’ndeki gördüğüm her fotoğrafta hangi sokak olduğunu hemen tanırdım. Ancak şimdi o 6 mahalle tanınmaz halde maalesef. Kaybettiğimiz canların acısı bir yanda. Öte yanda o herkesin anısının olduğu dar sokaklar. O dar sokakları bize dar ettiler. O sokaklardaki tarihi ve kültürel dokuyu kaybettik. Hasankeyf başkentti, Moğollar harabeye çevirdi, Diyarbakır’da yapılan da ikinci Moğol vakasıdır” diye konuşuyor.
Pirinççioğlu, arşivindeki fotoğraflardan caddenin projeden önceki ve sonraki halini gösterince bugünkü harabeye dönen hali aklımıza geliyor. Ve ‘keşke o eski haliyle kalsaydı da bu duruma gelmeseydi’ demekten kendimizi alamıyoruz. Biz “Şanzelize’miz olacak” diye hayal ederken payımıza Halep’i, Humus’u andıran viraneye dönen sokaklar düştü. İçişleri Bakanı Efkan Ala, Sur’daki operasyonların tamamlandığını ancak yasağın bir süre daha devam edeceğini açıkladı. Sonuç ne oldu? Kazananı olmayan bu savaşta değerlerimizi kaybettik. Kim, neyi, nereyi, nasıl onaracak? Onarılsa bile yitirilen ruhu, o tarihi dokuyu kim geri getirebilecek? (BD/HK)
* Fotoğraflar: Mahmut Bozarslan, Proje fotoğrafları: Veysel Tuncay